Eski Duyuru / Haber

İKLİM HAREKETLERİ BULUŞTU

Yeşil Avrupa Vakfı (GEF-Green European Foundation) ile düzenlediğimiz ‘İklim Buluşması’nda, hukukçular, aktivistler ve siyasi aktörler iklim krizine karşı mücadele yöntemleri, yeni örgütlenme ve aktivizm biçimlerini ele aldı.

Küresel iklim değişikliğinin yol açtığı felaketlerle baş etme ve önlemenin yolları, hafta sonu Yeşil Düşünce Derneği ve Yeşil Avrupa Vakfı (Green Europen Foundation) tarafından düzenlenen etkinlikte masaya yatırıldı. İklim krizine karşı mücadele yöntemleri, karar vericilerin doğru politikalar üretmeleri için sivil toplum ve ekoloji aktivistlerinin katkıları, yeni nesil örgütlenme ve aktivizm biçimleri üzerine konuşmaların yapıldığı etkinlik kapsamında bir de çocuk atölyesi düzenlendi.

İstanbul’daki Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliğin  ‘İklim Politikaları’ başlıklı ilk bölümünde söz alan iklim aktivisti ve Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra, bir iyi ve bir kötü haber verdi. Kötü haber ile başlayan Madra, bugün Guardian gazetesinde yayımlanacak; yakın dönemde hazırlanan bir rapora gönderme yapan habere göre, küresel iklim krizi nedeniyle bugün yaşayanlar ve gelecek nesillerin çok büyük bir risk altında olduğunun bir kez daha teyit edildiğine dikkat çekti. Madra, yapılan araştırmalara göre, küresel ısınmanın derhal durdurulmaması halinde böcek türlerinin yüzde 40’ının 15-20 yıl içinde yok olacağına dikkat çekti; “Polarizasyon, su, böcekler, her şey risk altında” dedi.

Yeryüzünün dörtte üçünün beton, tarım ve enerji gibi nedenlerle derinlemesine değiştirildiğini hatırlatan Madra, tüketim ve ticaret alışkanlıklarının değiştirilmesi gereğine vurgu yaptı; Hindistan’da son bir kaç günde gerçekleşen ve kayıtlı tarihteki en büyük fırtına yüzünden 1 milyona yakın insanın, su, ilaç, yiyecek olmadan tahliye edildiğine dikkat çekti.

İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in başlattığı “Fridays For Future” ve Londra’da Extinction Rebellion’un (Yokoluş İsyanı) eylemlerini “iyi haber” olarak veren Ömer Madra, her iki harekete de tüm dünya çapında binlerce çocuk, genç ve yetişkinin katıldığını hatırlatarak, “Aktivizm kazanıyor. Hiç kimse değişim yapamayacak kadar küçük değildir” dedi.

Madra, sadece şiddet kullanmayan isyanın çözüme katkı sunacağını söyledi: “Okyanuslar ısınıyor, buzlar eriyor. Biz bu kaderi kabul edecek miyiz etmeyecek miyiz, mesele bu kadar net. Toplumumuzda oluşacak devrimci bir görüşle gidişatı tersine çevirebiliriz.”

‘Doğrudan yüzleşme ve mücadele zamanı’

Avrupa Genç Yeşilleri (FYEG-Federation of Young European Greens) Genel Sekreteri Teo Commet ise liberalizmin dayattığı ‘taviz vermeye zorlayan’ politikaları eleştirdi; iklim aktivistlerinin yaşanılan sorunlara yol açan ve önlem almayı reddeden politik-ekonomik aktörlerle doğrudan yüzleşmesi ve uluslararası alanda mücadele etmesi gerektiğini söyledi.

Dünya genelinde, kurumların değişmek zorunda olduğunu kaydeden Commet, Avrupa’da seçimlere gidilirken seçmenlerin terörizm, göç ve sosyal eşitsizliğin yanı sıra iklim değişikliğinin yarattığı sorunlara da ilk sıralarda yer verdiğini ve oylarını ona göre kullandıklarını anlattı: “Finlandiyalıyım. Yeşiller olarak seçimlerde başarı elde ettik ve koalisyon hükümetinde yer alabiliriz. Yer almasak da hükümetin birinci gündemi iklim krizi olacak. Britanya hükümetinin ‘iklim ohal’ini nasıl devam ettireceğinin de takipçisi olacağız. Yaşadığımız dönemde kurumlar, biraz da zorunda oldukları için değişiyorlar. İklim krizini gözardı eden kurumlar meşruiyetini kaybediyor. Benim ülkemde halkın yüzde 80’i iklimi kirletenlere tavır alınmasını istiyor. Et ürünlerine ek vergi konmasını, fosil yakıtlara verginin artırılmasına talep ediyorlar. Bu şaşırtıcı çünkü yaptırım isterken kendisi de fedakarlık yapıyor. 3 yıl önce bunları hayal bile edemezdim.”

Zamanı geçmiş prensipleri ve konjonktürü sorgulamak gerektiğini belirten Commet, “Bir bankaya 1000 tl borcum varsa bu benim problemim, 1.000.000 tl borcum varsa bankanın problemi olur. Çok sayıda iklim grevcisi, sistemin problemi olacaktır” dedi; özel mülkiyet ve ulusal devleti tartışmaya açmayı önerdi.

İklimin hukuku, hukukun iklimi

İklim hukukunun tartışıldığı ikinci bölümde giriş konuşmasını yapan Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Serkan Köybaşı, iklimin ‘kurtarılması’, ekolojik krize bir çözüm bulunması için hukukun yeniden organizasyonunun şart olduğuna vurgu yaptı, ekolojik bir anayasaya olan ihtiyacı dile getirdi. Son on yıldır hukuk alanında da değişimin hızlandığını, paradigmaların değişmeye başladığını anlatan Köybaşı şöyle konuştu: “Burjuvazinin mülkiyet anlayışı doğal bir hak değil. Doğal kaynaklar ve hayvanlar üzerindeki  Roma Hukuku’na dayanan mülkiyet anlayışı artık sürdürülemez; değiştirilebilir ve değiştirilmeli. Ya mülkiyet hakkı değişecek ya da içeriği. Kültürel değil, ekolojik hukuka ihtiyacımız var.”

Uluslararası çevre hukukunun kaynaklarını anlatan Ekoloji Kolektifi Derneği’nden hukukçu Serde Atalay da hukuki mücadeleninin ‘hak temelli’ olmasının önemine değindi.  Benimsenen politikaların insan hakları temelli olması ve davaların da bu çerçevede şekillendirilmesi gereğine vurgu yapan Atalay, ‘iklim veya çevre hakkı’nın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından henüz tanımlanmasa da 150’yi aşkın ülkede tanındığına dikkat çekti.

Mevzuatı aşmak… 

Türkiye’de çok sayıda çevre davası açıldığını ama hükümetlerin sorumlu tutulmasına yönelik dava olmadığını söyleyen Atalay, yürürlükteki yasaların ve mevzuatın bu konuda engel oluşturabildiğini anlattı: “Türkiye’de bir dava açılabilmesi için Fransa’ya çok benzer şekilde, idarenin bir eylem yapması lazım. Bir sorunla ilgili ‘idarenin eylemsizliği’ne karşı hukuki mücadele yürütmek kolay değil. Buna rağmen Fransa’da bu başarıldı, şimdi bunu Türkiye’de uygulamanın yollarını aramak gerekiyor.”

İklim davalarında genellikle tazminat istenmediğini, buna karşın hükümetlerin sorumlu tutulduğunu, hedeflerini ve politikalarını değiştirmesinin talep edildiğini kaydeden Atalay, “ulusal veya uluslararası belgelere ve raporlara dayanarak, iklim krizinin insan haklarına aykırı bir durum olduğu noktasından hareket edilerek, önlem almayan, bununla mücadele etmeyen kurumlara karşı hukuksal mücadele yürütmenin yaratıcı yolları aranmalı” diye konuştu.

Uluslararası davalar

AB Genel Mahkemesi’nde görülen, ‘People’s Climate Case’ hareketi iletişim koordinatörlüğünü yürüten aktivist Gökşen Şahin ise Brüksel’den telekonferansla katılarak dava sürecini anlattı. AB ve AB dışından iklim değişikliğinden etkilenmiş 10 aile ve Sami Gençlik Derneği’nin (Avrupa’nın kuzeyinde yaşayan bir yerli grubu) AB nezdinde açtığı davada, davacılar iklim değişikliğinin bir insan hakkı sorunu olduğunu belirterek, AB ülkelerini Paris Anlaşması’na uyma sözlerini tutmadıkları için suçluyor. Şahin, davacıların tazminat istemediklerini ancak AB’nin yüzde 1.5 emisyon hedefini yerine getirmesini talep ettiklerini anlattı; yasama ve yürütmenin kendini güncellemeye çalıştığını ancak yargı ayağında işlerin daha ağır gittiğine vurgu yaptı.

Tüm dünyada devletlere ya da büyük şirketlere karşı açılan 1000’in üzerinde iklim davası olduğunu söyleyen Şahin, şirketlere açılan bazı davalarda büyük tazminatlar istendiğini, bunun da şirketler üzerinde caydırıcı bir etki yaratmasını umduğunu belirtti.

“Devletler bu insanları iklim değişikliğinden ve korkunç etkilerinden kurtarmak zorunda. Bu davada da bu yönde bir karar bekliyoruz” diye konuşan Şahin, insan hakları örgütleri ve iklim stk’larının ortak çalışma zorunluluğuna da dikkat çekti.

Şiddetsiz isyan

Toplantıda iklim aktivistleri de deneyimlerini paylaştı. Extinction Rebellion’un Almanya ulusal koordinatörü ve Uluslararası Destek Ekibi üyesi Michael Timmermann, Guardian’da gördüğü bir haber üzerine harekete katıldığını ve her toplantıda sayılarının arttığını anlattı. “Şiddetsiz isyan” temel prensibi üzerinden bir araya geldiklerini söyleyen Timmermann, hareketin Londra’daki haftalar süren eylemi sırasında sadece dertlerini anlatmadıklarını, aynı zamanda “başka türlü bir hayat”ın mümkün olduğunu da gösterdiklerini vurguladı. Extinction Rebellion’un yerel ve yatay bir organizasyon olduğunu, bir merkez komite olmadığını söyleyen Michael, oluşturdukları uluslararası dayanışma ekibinin, demokratik güçlükler yaşayan ülkelerdeki ekiplere destek verdiğini belirtti.

Umut ölür, eylem başlar

Kendilerini Extinction Rebellion’un Türkiye ayağı olarak tanımlayan Yokoluş İsyanı’ndan Elif Ünal ve Güliz Özdem de, hareketi şimdiye dek “eşi benzeri görülmemiş bir hareket” olarak tanımladı: “İçinde bulunduğumuz küresel iklim krizine karşı acil eylem talebi ile başlayan küresel bir hareketiz. Aynı zamanda bir isyan, hükümetlerin ve şirketlerin bugüne kadar ki eylemsizliklerine bir isyan.”

45 ülkedeki 600 gruptan biri olduklarını anlatan Ünal ve Özdem, Extinction Rebellion’un en önemli mottosu olarak gördükleri “umut ölür, eylem başlar”ı sahiplendiklerini, iklim krizine karşı bir an önce harekete geçmek için üç temel talepleri olduğunu, hükümetlerin ve şirketlerin bu talepleri kabul etmeleri için şiddetsiz eyleme geçilmesi gerektiğini belirtti. Aktivistler, İstanbul ve Ankara’nın ardından İzmir’de de örgütlendiklerini, STK’larla ortak sivil itaatsizlik eylemlerini hayata geçirmek istediklerini söyledi.

Avrupa Genç Yeşilleri İklim kampanyacısı Kelsey DePorte çeşitli sivil hareketlerini analiz eden bir sunum yaptı.

Sivil hareketlerin kolay olmayan işler olduğundan bahseden Deporte, Greta’nın da yaptığı gibi bazen insanların o gün yataktan kalktıklarında ‘tamam bugün bunu protesto ediyorum’ deyip işe koyulmaları veya Rosa Parks’ın otobüsten inmeyi reddetmesi gibi çok kolay gibi görünen eylemlerin aslında uzun süreçlerden geçtiğine ve doğru stratejilerle planlanması gerektiğine değindi.

DePorte, bir kampanya stratejisinin ne ve nasıl olabileceğinden bahsederken, kampanyanın ilerleyen süreçlerinde yeni unsurların da kampanyaya kolayca adapte edilebilir olmasının öneminden bahsetti. Bunun yanında kampanya araçlarını açıklarken daha sonrasında ilgilenenlerle sunumu ve kampanyacılığın detaylarını paylaşabileceğini söyledi.

Herhangi bir sosyal hareketi tasarlarken politik bağlamda bunu kurgulamak çok önemli diyen DePorte bununla birlikte tasarlanan sosyal hareketin kaç gönüllüsü olması ya da gönüllülerin ne kadar zaman ayırabilmeleri gibi kaynakların kullanımının önemini vurguladı. Bazı merkeziyetçilik içermeyen örnekler ve yaptıkları içeriklerden örnekler verirken, kar tanesi modeli denen katılımın kolay olabilmesinin bir harekete sunduğu katkıdan bahsetti. Bunlara örnek olarak menşei Amerika olan 350.org ve Almanya’da fosil yakıt kullanımına tepki yaratan Enda Galende’yi verdi.

Son olarak Kelsey DePorte, gelen bir soru üzerine sivil hareketlerin ve sivil toplum kuruluşlarının birbirine kaynak olarak destek olması gerektiğine, aksi halde ortak amaçlarımıza ulaşmada işlerin zorlaşacağına da değindi.

Okul grevini konuştular

Etkinlikler sürerken diğer salonda İnformel Eğitim-Çocukistanbul ekibi çocuklarla “İklim Değişikliği.. Nedenleri, sonuçları, eylemleri ile bir iklim yolculuğu…”başlıklı bir atölye gerçekleştirdi. 10-15 yaş grubu çocuklarla gerçekleştirilen atölyeye aralarında Greta Thunberg’in ‘iklim için okul grevi’ çağrısına İstanbul’dan katılan Atlas Sarrafoğlu ve Dalyan’da sürdüren Samra Samer ve arkadaşlarının da bulunduğu çok sayıda çocuk katıldı. Etkinlikte iklim krizine karşı farkındalığı artırmak ve var olan algıyı güçlendirmek üzerine konuşuldu,  24 Mayıs’ta tekrarlanacak “okul grevi”nin yaygınlaştırılması için yapılacaklar tartışıldı.

Toplantının sonunda gerçekleştirilen foruma, aktivistler, yerel hareket temsilcileri ve okul grevine katılan çocuklarını desteklemek için kurulan PFF-Türkiye’den (Parents For Future) aileler katıldı. Burada konuşan, iklim için okul grevini Türkiye’de başlatan Atlas Sarrafoğlu, daha önce gıda sorunu için yaptığı konuşmaya referansla, yazdığı şu metni okudu:

‘Gezegenimizi kurtaracağız’

“Merhaba ben Atlas Sarrafoğlu, 11 yaşındayım ve İklim Aktivistiyim…

Bugün 4 Mayıs 2019 Cumartesi. Size bir sorum var.4 Mayıs 2019 Cumartesiyi kim icat etti? İpucu vereyim, takvimi kim icat etti? Evet, Mısırlılar! 

Olay şu: Bildiğiniz gibi Mısır bir çöl. Nil Nehri mısırın ortasından akıyor. Mısırlılar da Nil’in kenarında tarım yapıyor. Nil’in suyunun geldiği yağışlar artınca, Nil nehri taşıyor. Mısırlılar da Nil Nehrinin ne zaman taşıcağını hesaplamak için takvimi icat ediyor. Yani gıdalarını güvenli bir şekilde toplamak için, aç kalmamak için takvimi icat etmişler.

Yani4 Mayıs 2019 Cumartesi tarihi gıda güvenliği için icaat edilmiş. Ayrıca nil taşınca sular altında kaybolan tarlaların yeniden hesaplamak için de matematik, geometri ve yazıyı geliştirmişler. Astronomi sayesinde de takvim keşfedilmiş. Kısaca aç kalmamak için medeniyetimiz kurulmuş. Bence şu anda iklim değişikliği yüzünden gıda güvenliğini konuşuyoruz. Ama, gıda güvenliği yüzünden de iklim değişikliğini konuşuyoruz…

Açıklayayım: Küresel iklim değişikliği yüzünden nehirleri besleyen  buzullar eriyor. Yağmurlar kafa karıştırıyor, yeraltı suları tükeniyor. Yani takvimle alakasız bir şekilde, tarlaları seller basıyor, kuraklık ve çölleşme oluşuyor. Ayrıca, tarım yapmak için ormanlar kesiliyor.  Bu yüzden de, oksijen kaynakları tükeniyor ve karbondioksit emilemiyor, iklim değişikliği hızlanıyor.

Açıkça konuşayım, zor durumdayız. David Attenborough’nun OUR PLANET belgeselinde, insanın Ay’a ayak bastığı yıldan beri nüfusun 2 katına çıktığı söyleniyor. Yani, doyması gereken çok karın ve takvimlere uymayan bir iklimimiz var…

Bilim insanları bu durumu durdurmak için 12 yılımız kaldığını söylüyor. 12 yıl sonra 23 yaşında olucağım. Bu sorunun çözülmesini istemek için şu an harekete geçmem lazımdı. Ben de arkadaşlarımla bunu yaptım.

24 Mayısta ikinci küresel iklim grevi var. Ben de İstanbul’daki arkadaşlarımla birlikte 24 Mayıs Cuma günü iklim değişikliğinin durdurulmasını isteyeceğim.

Şunu söylemek istiyorum: Okulumuzu kırmayacağız, sadece eğitimizden bir günü geleceğimiz için feda edeceğiz. Bunu ilk kez 16 yaşındaki İsveçli öğrenci Greta Thunberg demişti. Biz de şimdi bunu söylüyoruz: Gezegenimizi kurtaracağız!”

Haber: yesilgazete.org

Bir yanıt yazın