BALIKÇILIK

BALIKÇILIK

Parçası olduğumuz dünya ve ihtiva ettiği tüm canlılık hızla tükeniyor. Bu dünyanın insan ve insan refahı için var olduğu yanılsaması ve verimlilik, kârlılık, büyüme kavramları üzerine kurduğumuz ekonomik stratejiler, bu tükenişin temel sebebi. İnsan merkezli politikaların dünyamızı bugün getirdiği noktayı, tükenişinin boyutlarını ve sebeplerini görebilmek için, dünyamızın %75’ini kaplayan su ve içerisinde hayat bulan canlılığa bakmak belki de en kolayı olacaktır: Greenpeace Akdeniz’e göre, 1950’lerden bu yana dünya balık stoklarının yüzde 60’ı tükenmiş durumda. Son 40 yılda denizlerdeki hayatın %60’ı yok olmuş! Bu rakam 2011 yılı verilerine göre dünya genelinde durumu işaret etmekteyse de, gelecek, daha da karanlık! Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) Başkanı Aşok Khosla’a göre, bu hızla, önümüzdeki 40 yılda balık türlerinin tümünün yokolması öngörülüyor! Rakamlar dramatik. Bu tükeniş ve ardında yatan nedenler haliyle tartışmaların konusu olmaya başladı: Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ortak balıkçılık politikaları oluşturmak gayesi ile toplantılar düzenlemekte; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), AB ve İngiltere de dahil olmak üzere ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkede sivil toplum kuruluşları (STK) aracılığı ile başlatılan kampanyalar farkındalık boyutunu arttırırken; gerek bürokratik ve gerekse de akademik çevrelerde geçmişin balıkçılık politikaları kıyasıya eleştirilirken gelecek için korumacı ve onarıcı politikaların nasıl gerçekleştirilebileceği, sucul kaynakların sürdürülebilirliğinin nasıl temin edileceği tartışılmakta. Parametreleri av yasakları, filo boyu ve bycatch’ler olan bu tartışmalar ortak balıkçılık politikaları tatmin edici sonuçlar sağlayamadı, henüz. Bununla birlikte ölçeğini yerelde oluşturan, bölgesel kuran ve temel amaçları ortak kaynaklarını yönetmek, korumak ve zanaatlarını devam ettirmek olan “küçük boyutlu balıkçı”ların oluşturduğu kooperatifler, sucul hayatın belki de yegane teminatı olarak her gün biraz daha öne çıkmaktalar. Ancak verimlilik, kârlılık ve büyüme endeksli ekonomik politikalarımız gereği, yönetimdeki hükümetler için asıl olan sucul hayatın değil, tüketimin sürdürülebilirliğini sağlamak! Bu nedenledir ki, tükenişin etkileri hemen herkes tarafından hissedildiği halde, sucul hayatın tükenişine cevap, yönetimi emanet ettiğimiz hükümetlerden, balıkçılığın hızla bir endüstri ürünü, bir çiftlik üretimi olarak değerlendirilmesi şeklinde geliyor! Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, su ürünleri yetiştiriciliği 1970 yılından bu yana yüzde 8,8 büyüme oranıyla dünyanın en hızlı büyüyen gıda sektörü konumunda. Dünyada son 10 yıl içinde gerçekleşen su ürünleri artışının yüzde 90’ı ise yetiştiricilik yoluyla sağlandı. Elinizdeki bu raporun amacı dünya genelinde tükenmekte olan canlı hayatın yok oluşuna İstanbul ve İstanbul’un sucul hayatının yönetimi özelinden bir bakış sunmaktır. Bu rapor 27 Kasım 2011 günü YESAM’da gerçekleştirilen ve Yeşil Düşünce Derneği ile Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar’ın işbirliğinde düzenlenen “İstanbul Balıkçılığı, Kooperatifler, Hal ve Kabzımallık Müessesesi” toplantısı ve katılımcılarının ortaya koydukları ve tartıştıkları sorunları temel almaktadır. İstanbul özelinde balıkçı, hal mensubu ve kabzımallarla, yani varlığı sucul hayatın devamlılığına bağlı, ancak, başarısı verimlilik, kârlılık ve büyüme endeksli ekonomik verilerle ölçülen kişi, kurum ve işletmeler aracılığı ile değerlendirmek ve bir kaynak yönetimi eleştirisine imkân sağlamaktır.

Yayın Tarihi

Tarih Yok

Yayın Türü

Kitaplar